LMÇ : Dünyanın her bir yerinde kurulan Barış Manço derneklerinin ortak çalışmasında fayda var. Yapılacak çalışmaların tek elden kontrol edilmesi lazım. Çünkü zaman içersinde ne boyutlara ulaşacağı bilinmez. SM : Bunda tabii büyük fayda var. Birde şu anda bulunduğumuz binanın Moda daki ev kadar önemi var. Barış ın kendi parasıyla aldığı, içinde yaşadığı bir mekan. LMÇ : Moda’daki evide zaman içersinde müzeye çevirmeyi düşünüyorum. Çünkü devamlı ziyaret ediliyor. Yalnız daha zamanı var, orayı toparlayıp müzeye çevirmek kolay iş değil. Bu arada ben vakıflaşmak için uğraşıyorum. Bilemiyorum İnci’nin vakıflarından sonra doğru olup olmayacak mı? Ankara’dan Işın Çelebi bu konuda bize yardım etmeye hazır.İnci’yle beraber konuştuk hatta konuyu. Sağlam bir idare heyeti olmalı, bir işlevi olmalı. SM : Enteresan bir konu bu aslında. Vakıf olayınıda Barış’la konuşmuştuk senelerdir. Hatta, Huysuz Virjin'in deyişiyle "Barış’ın ishal olmuş hali" Erkmen Sağlam’da vardı. Türkiye’de bazı gruplar vakıfları kara para aklama için kullandı çoğu zaman. O yüzden vakıf ismine iyi bakmıyor insanlar. Osmanlı İmparatorluğu’nda ki vakıf anlayışı çok geride kaldı. Bu yüzden vakıf ismini ben Barış’a yakıştıramaz oldum. İİM : O tür vakıfları yakın takibe aldılar ve dernek ve vakıflar kanununda da bir takım değişiklikler yaptılar ve onlar kapanıyor artık. SM : Ama yine de bütün dernekleri bir federasyon çatısı altında toplama fikri güzel bir düşünce ve tabii geliştirilmesi lazım. Bu arada biz şu an içinde bulunduğumuz binanın bizim kurduğumuz Barış & Sevgi derneğine alınmasını teklif ediyoruz. Barış kadar memleketine ve diğer türk toplumlarına bir şey getiren bir kişi çıkmadı. Bütün bu reaksiyonlar bunu gösteriyor ve bu giderek büyüyor. Hatta bir üniversitede bunun araştırılması dahi yapıldı. Bizim derneğin tüzüğü ciddi bir tüzük. Çünkü bu tüzüğü dünya kiliseler birliğinden aldım. Bütün dünya devletlerinin kabul ettiği bir tüzük. Vatikan büyükelçiliğinden tüzüğü isteyince “hayırdır, kilisemi kurcaksınız” dediler. EMA : Barış Manço ayini yapacağız. SM : Zaten İsa Peygambere benziyor. (gülüyor) LMÇ : Sizde 81300 Moda kitabı varmı? Hediye edeyim size. SM : Hayır. Buralara gelmedi o. Böylece derneğimize ilk hediyeni vermiş oldun. LMÇ : Yakında bir konser vcd si çıkacak. ED : Emre Plak’ın yayınladığı Live In Japan albümünün ikinci bölümüde piyasaya sürülebilir. Çünkü Japonya konserlerinde söylenipde, CD’yi basılmamış en az on şarkı daha var. LMÇ : Aslında yapılabilecek o kadar çok proje var ki. Çocuklara yönelik çalışmalar olsun istiyorum. ED : Barış’la depremi öğreniyoruz kitapçığı gibimi? LMÇ : O kitabın devamı olacak. Mesela Barış Manço’yla diş sağlığı, Barış Manço’yla yeme içme gibi. Bunlar tabii hep çizgi roman şeklinde olacak. Bu tür kitapların dışında boyama kitaplarıda olacak. ED : Eğitim Bakanlığıyla ortakmı yürütelecek tüm bunlar? LMÇ : Bunları vakıf adına yapmak istiyoruz, çünkü böylece vakfada bir gelir kaynağı açılmış olur. ED : Müzikal yaşamını anlatıcı çalışmalarda düşünüyormusunuz? LMÇ : Sony Müzik Türkiye’de Nick The Chopper albümünü yeniden piyasaya çıkaracak. CBS firmasını satın almış Sony. Değişik konseptler düşünüyorum ben. Mesela bu yıl ki anma gecesinde çok güzel bir konser oldu. Live olarak performans daha kuvvetliydi. Oturma sorunu hariç çok güzel hazırlanıldı geceye. Ama tabii bu bir defaya mahsusdu. Her yıl anma konseri yapılmaz. SM : Bütün bunlar olurken beni üzen bir şey oldu. Hiç kimse bana bir şey danışmadı veya sormadı. Ayrıca öldüğü günü kutladılar, doğduğu günü kutlamadılar. Bütün bunların ben 2 Ocak’da yapılmasını isterdim. Prensip olarak ölüm anmasına razı değilim ben. LMÇ : Bizim konserin ilanı ölüm yıldönümü ilanı değildi. 3 Şubat Barış ve Sevgi günü. SM : O zaman 3 Şubat’ı 2 Ocak’a alalım. Barış ve Sevgi gününün doğumgünü olsun. 3 Şubat psikolojik olarak insanlara ölüm fikrini getirir. Barış bir güneş gibi geldi bu ülkeye o yüzden doğumunu anmak lazım. Bunu tüzüğede yazdım zaten. LMÇ : O zaman 2 Ocak-3 Şubat arasini Barış ve Sevgi günleri ilan edebiliriz ve her yıl anma konseri yapmayıda düşünmüyorum. Mesela sempozyumlar olur ve ya bir müzik yarışması. Barış Manço şarkılarının değişik yorumlarını içeren bir yarışma. Bu geleneksel hale gelebilir. SM : Bir festival haline gelebilir tabii. Şu anda benim kontakt halinde olduğum 3 tane Barış’ın şarkılarını söyleyen grup var. Biri Avusturya’da, biri Almanya’da diğeri de Hollanda’da. LMÇ : Geçenlerde Yunanistan’da bir şarkıcı Barış’ın bir şarkısını söylemiş ve bana tazminat davası açabileceğimi söylediler. Ben tazminat istemediğimi ve sadece Barış Manço’nun kim olduğunun anlatılmasını istedim. SM : Çok eskidende olmuştu Yunanistan’da buna benzer bir olay. Şarkıcı Barış’ın 4 şarkısını birden koymuştu. Bende o albüm olacak bir yerlerde. Bir de Barış’ın şarkılarının telif haklarını tek çatı altında birleştirmek lazım. Bir kısmı Sabam’da, bir kısmı GEMA’da. Böyle telif hakkı meseleleriyle senin uğraşmaman lazım. LMÇ : Ben uğraşmıyorum zaten. MESAM bu işleri üstleniyor. ED : Aslında yurtdışında ki ünlü müzisyenlerde olduğu gibi şarkıların telif hakkı dernek ve ya vakıf çatısı altında toplanabilir ve gelir kaynağıda elde edilmiş olur. SM : Barış’ın şarkılarından elde edilecek gelirlerin karısına ve çocuklarına kalması lazım. İlerde çocuklar kendi gelirlerini elde etmeye başladıkları vakit bu tür bir olaya girilebilir. LMÇ : Doğukan zaten içimizde en çok para kazanan. Superonline için gençklik diye bir site açtı. Kendisine bağlı çalışanı bile var artık. Konumuza geri dönecek olursak; Barış için yapılabilecek çok şey var. SM : Barış’dan çok şey öğrenen bir memleket var ve türkçe konuşulan yerlerdede keza öyle. Benim derdim bunu evrenselleştirmek. Çünkü Barış kendide bunun mesajını verdi: “Bu dünya benim memleket”. Bütün dünyanın anlayacağı şekilde 4-5 dile çevirip yayınlamak lazım. LMÇ : Somut bir şeylerin yapılması lazım tabii. Benim en çok istediklerimden biri, Barış’ın kendi çizdiği karikatürünü bu yolda kullanmak. Her tarafta kullanılabilecek ve yaşlanmayacak bir şey o. SM : Biz zaten bundan sonraki yaşam sürecimizde bütün bunlar için yolgösterici olabiliriz. Mesele bir Descartes eserini yaptığı zaman meşhur değildi ama düşüncelerini bugün çoğu insan biliyor. LMÇ : İnsanların bu felsefeyi kendileri yakalamaları lazım. Onun dışında bir teori olarak koyarsan hemen karşıtlarını bulursun. Dediğim gibi insanların bunu kendi kendilerine bulmaları lazım. Barış hiç biz zaman kendini empoze etmedi. Ama ne kadar insanların içine yerleşmiş. Hiç bir şey empoze etmedik biz. Mesela bize “siz çok iyi ailesiniz” derlerdi. Niye? Kim biliyor? Biz bunun için bir şey yapmadık ki. Parklarda, oralarda buralarda resimlerimiz çıkmadı ki. Yani biz niye uyumlu aileydik ki, biz ailemizi hiç sergilemedik ki insanlara. Hiç kimse bilmiyor bizim ne yaşadığımızı. Öyle karar vermişler. SM : Orda bir konuyu atlıyorsun gibime geliyor. Olaylar ve insanlar başkalarının verdiği değerleri taşırlar. Sizin iyi aile olduğunuzu söyleyen kişi onu öyle görmek istiyor, sen ne dersen de. LMÇ : O biz bunu hiç empoze etmedik. Barış çıkıp da “ben çok iyi babayım” demedi hiç bir zaman. SM : Ama söylemesine gerek yok ki. Sizin güleryüzlü bir fotoğrafınız kafi. Hatırlarsan sizin ikinizin resmini büyütüp Fransa büyükelçisine hediye etmiştim ve ya sizin düğün plağınızın üstünde ikinizin resmi vardı. Bu konuda konuşulması gereken Türk toplumunun aile kavramından ne anladığı. Demek istediğim; Türk insanı bir mesaj veriyor. Şu ve ya bu şekilde. Türk insanı ailenin böyle olmasını istediğini belirtiyor. Bu da Barış Manço felsefesinin bir elemanı. Türk halkı Barış’dan bir aile imajı algılamış. Barış halkına bir yaşam tarzı anlatmaya çalıştı. Gerek televizyon programlarıyla, gerek şarkılarıyla ve halkda bunu iyi kabul etti. Kaliteli, sağlıklı, güleryüzlü bir yaşam.